|

Akıntı, duvar, mağara ve batık dalışlarının hepsini bir arada Kaş’ın derin mavisinde yapabilirsiniz. Üstelik ayrı bölgelerde değil, tek bir dalışta...
Deniz sanki bir nehir olmuş akıyor. Tekneden bırakılan demir ipe tutunarak başlıyorum dalmaya, ama olacak gibi değil. Bir elimle ipi, diğeri ile de fotoğraf makinemi tutmaya çalışırken bayrak gibi sallanıyorum. Dibe ulaşabilirsem bir set oluşturan kayaların sayesinde akıntının şiddetinin azalacağını biliyorum. Bu arada yanımdan süzülerek geçen baraküdalar sanki fotoğraf çekmek için yanlarına gelemeyeceğimi biliyorlarmış gibi aheste aheste salınıyorlar. Bir an önce dibe ulaşmak için yeleğimdeki havayı boşaltıyorum ve hızla inişe geçiyorum. Düşündüğüm gibi akıntının şiddeti azalıyor, ama yine de ilerlemekte güçlük çekiyorum. Fotoğraf çekerken zorlanacağımı biliyorum, ancak akıntıdan hiç şikâyetçi değilim. Damarlarımızda dolaşan kan gibi, canlılar için gerekli olan besinleri taşıyan akıntının var olması dalışın renkli ve hareketli geçeceğinin müjdesi. Kaş’ın derin mavisindeki dalış maceramız heyecanlı başlıyor.
Akdeniz’in En Güzel Dalış Bölgesi
Kuvvetli akıntıyla mücadele etmek zorunda kaldığım bölge, Kaş’taki Besmi Adası yakınlarındaki Kanyon adlı dalış noktası. İlk metrelerdeki plato, derinlere doğru inen bir duvar ile son buluyor. Duvar, sünger, mercan ve anemon gibi canlılarla rengârenk süslenmiş. Bu renkli faunaya günbalıkları, kayabalıkları, papazlar, papağan balıkları da katılarak renk cümbüşüne katkı sağlıyor. İlk bakışta karşıma çıkanlar dışında, gizlenmeyi tercih eden utangaç canlıların da olabileceğini düşünerek duvarı yakından izlemeye başlıyorum. En renkli kayaların üzerinde duran lipsoz (Scorpoena porcus) o kadar güzel kamufle oluyor ki, eğitimsiz gözlerle onları görmek neredeyse imkânsız. Duvarın dibine indiğimde muhteşem bir mağara ile karşılaşıyorum. Güneş, mağaranın girişine saçtığı ışık huzmeleri ile adeta bir lazer şov yapıyor. Güneşin ulaşamadığı yerler ise tüm Akdeniz’de olduğu gibi daha canlı ve renkli. Kırmızı beyaz çizgileri ve az ışıkta görmeye programlanmış kocaman gözleri ile sincap balıkları (Sargocentron rubrum) planktonlarla besleniyor.
Onlar gibi Kızıldeniz’den göç edip adapte olmayı başaran üçgen balıkları (Pembheris vanicolensis) da mağaranın en kuytu köşesini yaşam alanı olarak kullanıyor. Fenerimin güçlü ışığı onları rahatsız edince mağaradan çıkıp yirmi metre kadar yüzüyorum. Karşıma üst kısmı tamamen dağılmış, demir gövdesi incecik tel gibi bükülmüş bir gemi enkazı çıkıyor. 1968 yılında Mısır’dan getirdiği pamuk balyalarını Meis’e ulaştırmak üzereyken fırtınalı bir gecede önce kayalıklara oturan, sonra ağırlığını taşıyamayarak batan Dimitri gemisi bu. Hedefine bu kadar yaklaşmışken bir anda denizin 40 metre dibini boylamak çok acı olmalı. Bu denizlerin gemiciler için ne kadar tehlikeli olduğunun en eski kanıtı, yine bu denizlerde MÖ 1300’lü yıllarda batan ve dünyanın bilinen en eski batığı olan Uluburun.
Balıklar da Kaş’a Yerleşiyor
Akıntı dalışı, duvar dalışı, mağara dalışı ve batık dalışı gibi aktivitelerin her birini yapabilmek için ayrı bir bölgeye dalmak gerekirken Kanyon’da tümünü bir dalışta yapma imkânı var. Aynı özellikleri taşıyan dünyada başka dalış noktaları olabilir mi diye düşünürken Kaş’a olan hayranlığım artıyor. Kaşlılar da boş durmuyor, doğanın verdiği güzelliklere yenilerini katmak için çeşitli aktiviteler düzenliyor. Dalışı ve sanatı kaynaştırmak amacıyla her yıl sualtında seramik sergisi yapılıyor. Sadece bununla yetinmek olmaz, misafirlere farklı heyecanlar tattırmak için gemiler bile özellikle batırılır. Bu batıklardan bir tanesinde çok ilginç bir canlı ile karşılaşıyorum. Batığın altındaki kumluk zeminde bir keşiş yengeci (Bernardo l’eremita) telaşla kendisini yemeye çalışan orfozdan kaçıyor. Avlanma sahnesini görüntüleyebilmek için yaklaştığımda ilk bakışta orfoz olduğunu sandığım balığın değişik bir tür olduğunu anlıyorum. Siyaha yakın rengi ve süs balıklarını andıran yüzgeçleriyle daha önce hiç karşılaşmadığım bir tür bu. Dalgıçlardan korkmuyor, aksine yaklaşarak muhteşem pozlar veriyor. Kısa bir araştırmadan sonra bu balığın sadece İsrail’in Hayfa Limanı çevresinde yaşayan Hayfa orfozu (Epinephelus haifensis) olduğunu öğreniyorum. Sanırım o da bizim gibi Kaş hayranı olduğundan burada yaşamayı tercih ediyor.
‘Batıkşehir’in Tarihine Dalmak
Tüm kartlarını bir anda göstermiyor Kaş. En güzelini en sona saklıyor; Kekova’da tarihe dalmak. Antik Simena şehrinin tam karşısında ve doğu-batı istikametinde bölgeye adını veren Kekova Adası uzanıyor. Ada ve etrafındaki Aperlai ve Simena gibi antik kentler, MS 240 tarihinde çok kuvvetli bir depremden etkilenmiş. Bu deprem sonrasında, Likya şehirlerinde büyük hasar olmuş, yapılar denize doğru kaymış. Ada denize doğru kayınca buradaki şehir de sular altında kalmış ve bu yüzden bu bölgeye ‘Batıkşehir’ adı verilmiş. Kaya evlerin kalıntıları denizin altında bugün bile görülebiliyor. Denizin içine inen merdivenler dramatik görüntüler oluşturuyor.
Derinlerde dolaşırken biraz ileride doğal olmayan bir dip yapısı dikkatimi çekiyor ve biraz yaklaştığımda, dipteki cisimlerin amfora olduğunu anlıyorum. Batan gemilerin ahşap kısımları, birkaç yılda deniz canlılarına yem olup yok olurken, ambarlarındaki yükleri, yıpratıcı deniz suyuna binlerce yıl meydan okuyabiliyor. Antik dönemin yüklerini taşımak için konteyner görevini amfora adı verilen, kilden yapılan, altı sivri, çift tutacaklı küpler üstleniyordu. Kekova, sualtındaki amforalarının zenginliği ve çeşitliliği ile dünya çapında üne sahip. Dalışa başlar başlamaz en sığ noktalardan en derine kadar hemen her yerde amfora görmek mümkün. Özellikle ‘Batıkşehir’de sayısız amfora bulunuyor.

Bu amforaların taşıdığı yük, sualtı arkeologlarınca tespit ediliyor ve elde edilen ipuçları dönemin deniz ticareti hakkında bilim adamlarına çok değerli bilgiler veriyor. Kekova ve Batıkşehir’in güzelliklerini görmek için dalgıç olmanıza gerek yok, çünkü Kaş’tan kalkan ve tabanı cam olup sualtını izleme imkânı sağlayan teknelerle bölgeyi ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca biz dalgıçların tersine ıslanmadan ve tüpte kalan hava ile neler görebileceğinizi düşünmeden, Kaş’ın derin mavisini izleyebilir, tatlı tatlı esen meltemi hissedebilirsiniz.

|